engelsiz ufuklarla çevrili bir sahrâdayım
bir öte dünyâ bu hayatsız
hafif bir yel esiyor gönlünce
ürpertilerle dolu, mavi bir gecedir zaman
nazlı bir ay doğuyor kum tepelerinin arasından
uzaklardan tanımlanamaz sesler geliyor derin
sığınak yok
barınak yok
sen yoksun

uzanıyorum gündüz güneşi emen kumlara
gözlerim yıldızlarda
gönlüm ayda
tenim de yanmakta gönlüm gibi
hayalin kandırmıyor sultanım!
kendimi nasıl anlatsam sana
"demir yer"le "bakır gök" arasında
rüyâlarla yaşayan
hayâllerle avunan
kum sayısınca kaygılı
bir damla hayat!
çöl nasıl beklerse yağmuru
kızaran gül nasıl özlerse suyu
seni öyle bekliyorum.

seraplar var kum tepelerinde
ayla yarışan yüzünü görüyorum
beyazlar içindesin
bir hayâlsin ki hakikât kadar güzel
ve ümit kadar tatlı
bilmiyorum sen
sen misin

gelmedin
gelmiyorsun
ve ölüme gider gibi gidiyorum ben sana
irâdem lâl
mahkûmum
sana yürüyor ayaklarım

sen, hayatsın biliyorum
ölüm ol istersen
sende ölürüm toprakta habbe gibi
ve sende cân bulurum yeniden
senin gözlerinle bakacaksa melek
vermeye hazırım ne isterse
seve seve
ıssız bir sahrâda yapayalnız yaşamaktansa
ödüldür sende ölmek

her şey, zıddını içinde taşır;
ölümün annesi, hayat
hayatın önsözü vefat
ve toplamı
aşk!

tebessümün gibiyse ölüm!
razıyım gülüm!
al beni
kalbin, canıma kabir olsun!


Ömer Sevinçgül