iki sevgili
<div id="post_message_23275"><blockquote class="postcontent restore ">Genç kızın bütün parası bir avuç bozukluktan ibaretti. Bu kadarını da bakkaldan, kasaptan, manavdan yaptığı alışverişler esnasında zor bela bir kenara atabilmişti. Parasını bir defa daha saydı, bir defa daha, bir defa daha... Ertesi gün yılbaşı idi. Bu yüzden, genç kız için yatağına atılıp ağlamaktan başka yapılacak iş yoktu.<br /><br />Ağlamasını keserek elindeki mendil ile gözlerini sildi. Pencereye yaklaşarak, parmaklık üzerinde dolaşan gri kediye mahzun mahzun baktı. Zihni hep meşguldü. Elindeki bu azıcık parayla yılbaşı için nişanlısına ne gibi bir armağan alabilirdi ki? Hâlbuki ona kıymetli bir armağan almak hayaliyle ne mesut saatler geçirmişti.<br /><br />Sonra, aniden pencerenin önünden ayrılarak aynanın karşısında durdu. Gözleri parlıyordu, ama ani yüzündeki renk uçtu. Uzun saçlarını hızla çözerek, beline kadar salıverdi. Saçları gerçekten çok güzeldi. Zaten hayatta imrenebilecek başka da bir şeyi olmadığını düşünüyordu.<br /><br />Bir süre aynanın karşısında saçlarını seyreden genç kız, gözleri pırıl pırıl yanarak kapıyı açtı ve koşa koşa merdivenlerden inerek sokağa fırladı.<br /><br />Takma saç yapan bayan kuaförünün önünde durdu. Aniden kendini içerde buldu. Kadına:<br /><br />“Saçlarımı satın almak ister misiniz?” diye sordu.<br /><br />“Şapkanızı çıkarın da bir bakayım.”<br /><br />Kuaför saçları elleriyle yokladıktan sonra:<br /><br />“Yirmi dolar eder” dedi.<br /><br />“Çabuk parayı verin, kabul ediyorum.”<br /><br />Genç kız, nişanlısına uygun, aynı zamanda hesaplı bir armağan buluncaya kadar birçok mağaza dolaştı. Sonunda dükkânın birinde ona lâyık hediyeyi bulabildi. Bu, gayet zarif şekilde işlenmiş gümüş bir saat zinciri idi.<br /><br />Genç kızın nişanlısı da fukara biriydi. Fukara gencin hayatta sahip olduğu tek kıymetli şey, dedesinden kalma eski bir saatti. Ama onun da zinciri uzun vakit önce koptuğu için, saat her vakit cebinde dururdu.<br /><br />Genç kız eve döndüğünde bir an için aptallık yaptığını düşündü. Ya nişanlısı yaptığını beğenmez, onu bu haliyle çirkin bulursa? <br /><br />Saat yedide her şey hazırdı. Yemek de ocağın üstünde ısınmaktaydı. Nişanlısı hiç geç kalmazdı. Nitekim uzaktan ayak sesleri duyuldu. Zavallı kızın rengi bembeyaz olmuştu.<br /><br />“Allahım! Jim beni bu halimle de güzel bulsun” diye dua etmekteydi.<br /><br />Kapı açıldı. Nişanlısı içeri girdi. Zayıf ama gösterişli bir erkekti Jim. Zavallı çocuk henüz yirmi iki yaşında olmasına rağmen geçinme derdi bütün ağırlığıyla omuzlarına çökmüştü. Yeni bir paltoya ihtiyacı vardı. Eldivenleri de yoktu... Eşikte durmuş, hayretten fal taşı gibi açılmış gözlerle nişanlısına bakıyordu.<br /><br />Genç kız endişe ile:<br /><br />“Bana öyle kötü bakma” diye bağırdı. “Saçlarımı kestirdim, onları sattım, çünkü yılbaşı için sana bir armağan almak istiyordum. Ama üzülme, saçlarım o kadar çabuk uzuyor ki. Hem bir görsen, sana ne güzel bir armağan aldım.<br /><br />Delikanlı yutkunarak:<br /><br />“Saçlarını mı kestirttin?” diye tekrarladı.<br /><br />“Evet, kestirttim ve sattım. Sana armağan almak için.”<br /><br />Gözleri buğulanan delikanlı, cebinden bir paket çıkardı.<br /><br />“Saçını kestirmenin veya başka bir şeyin sana olan sevgimi azaltacağını düşünme” dedi. “Ama şu paketi açınca niye bu kadar şaşkına döndüğümü anlayacaksın.”<br /><br />Beyaz parmaklar heyecanla paketin ipini çözdü. Paket açıldığı vakit ilk sevinç feryadı az sonra ümitsiz gözyaşlarına döndü. Çünkü pakette, harikulâde bir fildişi saç tarağı vardı. Genç kız, bunu bir mağazanın vitrininde uzun zamandan beri seyretmiş ve hep böyle bir tarağı olsun istemişti. Şimdi, tarağı göğsünün üzerinde sıkarak şaşkın ve zavallı bir halde şu sözleri tekrarlıyordu:<br /><br />“Jim, merak etme, saçlarım o kadar çabuk uzar ki...”<br /><br />Sonra, ani sıçradı. Aldığı hediyeyi masanın üzerinden alıp heyecanla nişanlısına uzattı.<br /><br />“Ne güzel değil mi? Saatini çıkar da bak. Bu zincir ona ne güzel yakışacak.”<br /><br />Delikanlı ümitsizlikle yanıt verdi:<br /><br />“Sevgilim, şimdilik bunu bir kenara bırakalım. Çünkü sana bu tarağı alabilmek için saatimi sattım.”
|