Korku[+18] Âsil Kan (+18) Korku Hi, " /> Korku[+18] Âsil Kan (+18) Korku Hi Kısa Hikayeler" /> <span style="background-color: red;border: 1px solid #3F72BF;border-radius: 3px 3px 3px 3px;color: #FFFFFF;font-weight: bold;padding:0px 4px;text-shadow: 0 -1px 0 rgba(0, 0, 0, 02);text-transform: uppercase;">Korku[+18]</span> Âsil Kan (+18) Korku Hi [Arşiv] - Gelsene - Forum Platformu

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Korku[+18] Âsil Kan (+18) Korku Hi


RenkLi
09.Haziran.2019, 00:22
<div id="post_message_5139550"><blockquote class="postcontent restore ">Ya inandığın her şey bir yalandan ibaret ise, ya sadece bir yalanın içinde yaşıyorsan.<br />İlk yılımın bu şirin kasabaya çıkması beni sevindiriyor. Öğretmen olmayı hep istemişimdir. Yıllardır beklediğim an gelmişti. Tabi şehirde ki hayatıma bir süreliğine ara vermem gerekecek.<br />Okulun art tarafında sonu görünmeyen bir ormanlık, derhal önünde ise hakaretsiz halde olan o ıssız göl. Tam benim istediğim gibi bir yer. Çoğu öğrenci sadece manzarası için bu okulda yatılı kalıyorlardı. Tabi bazı öğretmenler ise sadece şehir hayatından ırak bir yaşam için yerleşmişlerdi.<br />Öğretmenlerin çoğu okulun yurdunda kalıyordu. Tabi bende onlar arasındaydım. Çünkü ormana yakınlığı sebebiyle her gün kısa koşular yapar, arada bir dağın eteklerinde bir taşa oturup kavalımdan çıkan türküler eşliğinde doğa ananın mücizelerini izlerdim.<br />Bu kasaba da bu kadar az insanın yaşamasına şaşırıyordum. Bu güzelliğe turistler yada hiç olmazsa tarımla uğraşan insanların akın etmesi gerekiyordu. Öğretmen arkadaşlarımda hiç kötü değildi. Bir çoğu burada çok eskiydi.<br />En eski öğretmen olan İsmail, kasabada bundan yıllar önce bir salgın olduğundan bahsetti. Yayılan salgın bütün insanları telef etmiş. Köyden sağ kalan olmamış. Ve yıllar sonra köye yerleşenler garip nedenlerden bir daha bulunamamışlar. Ama bir kaç aile halen hayatlarını devam ettiriyorlar.<br />Biraz garip bir hikâyeydi. Fazla kurcalamanın ne gereği vardı. Ben derslerimi anlatmaya devam ediyordum. Öğrencilerimden memnunum. Çoğunu çocuğum gibi severdim.<br />Yine ders anlatmak için sınıfa girmiştim. Derse başlayacağım sırada Murat adlı bir öğrencim ayağa kalmıştı. Sanki günlerdir uyumamış gibi görünen gözleri ve beyazlamış dudaklarıyla konuşmaya başladı.” hocam, arkadaşım Ekrem kan yutuyor siz ne söylemek istersiniz” Şaşkın bir ifadeyle yüzüne baktım. Bunun anlamını anlamamıştım. Ekrem de şaşkın bir tavırla arkadaşına bakıyordu.<br />Ani bir hızla Murat kolundan bıçağı çıkarıp Ekremin boynuna saplamıştı. Sınıftaki çoğu kız çığlıklar atmıştı. Ben ise donup kalmıştım. “Hocam, Ekrem kan yutuyor. Sizi de bekliyorlar. Ama kan sizsiniz.” Şimdi hızlıca Ekrem’in boynundaki bıçağı çıkarıp kendi göğsüne saplamıştı. Kahkahalar içinde can veriyordu. Attığı kahkahalar sınıfın duvarlarını inletiyordu.<br />Bu son vaka beni derinden etkilemişti. Polisler hariç mektep müdürü de soruşturma başlatmıştı. Ben ise çok dalgınlaşmıştım. O çocuğun gözündeki anlatım bana korkuyu öğretiyordu.<br />İsmail Hocanın sınıfa girdiğini bile anlamadım. Sesli olarak ” Mustafa ” demesi korkudan yerimde sıçrama sebep olmuştu. Son vaka ile ilgili bilgi almak istiyordu. Birkaç saçma sorudan sonra odadan çıkmıştı. Okulun içinde daraldığımı hissedip gölün kenarında oturmaya karar verdim.<br />Gölün yanında bir bankın üzerine kurulmuştum. ” Kan sensin ” sözü beni derinden etkilemişti. Akşam bu söz yüzünden hiç uyuyamamıştım. Şimdi ise gölün karşısında esen rüzgar gözlerimi kapatıyordu. Ben ise zorla açmaya çalışıyordum.<br />Bir anda gölün içinden baloncuklar çıkmaya başlamıştı. Yavaş yavaş büyüyüyordu. Artık kaynıyor gibiydi. Su kırmızıya eş bir hale dönüşüyordu. Kalbim sanki yerinden fırlayacaktı. Gölün içinden insan kafaları çıkmaya başlamıştı. Gölün içi insan kafası ile dolmuştu. En önde benim kafam belirdi. Gözleri oyulmuş bir vaziyette.<br />Bir elin omzuma dokunması ile yerimden fırladım. Yüzüm terler içindeydi. Beden öğretmeni rahatsız olduğumu düşünüp yanıma gelmişti. Şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. İyi olduğumu belirtip yerimden kalktım. Sanırım bu kasabada yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Mektep müdüründen kafamı dağıtmak için ruhsat almıştım. O da beni kırmamıştı.<br />Kasabada pek insanın yaşamadığı gibi pek iş alanı da bulunmuyordu. Bir kaç eski iş yerleri vardı. Bir adet antikacıya benzeyen bir iş yerine girmiştim. Duvarlarda eski saatler. Gümüş işlemeli aynalar ve eski vazolar vardı. Ama köpek dişlerinden yapılmış bir kolye dikkatimi fazlasıyla çekmişti. Odasından çıkan yaşlı adam bana ” bir şey mi arıyorsun?”diyerek yanıma ilişti. Sanki hissetmiş gibi dişlerden yapılan kolyeyi eline aldı ve ” şeytanlardan ve büyülerden koruduğu inanılır, bir zamanlar bu köyde yaşayan insanların çoğu öldü. Bir gün boş bir evde bu kolyeyi takan küçük bir bebek buldum. Bu kolye onundu. Günlerce ailesini aradım. Bulamayacağımı anlayınca da varlıklı bir aileye verdim. Şimdi daha rahat bir yaşam yaşadığına eminim” demişti. Kolyeyi satmasını istememe rağmen o bana armağan vermişti. Daha büyük sorunlarımın olduğunu söylüyordu. Bir kaç soru sormak istiyordum ama yaşlı adam odasına girip kapısını kapatmıştı.<br />Kasabanın içinde gezinirken bazı insanların bana garip bir şekilde bakmaları beni tedirgin ediyordu. Gözlerindeki boşluk beni dehşete düşürüyordu. Sanki Murat gibi bakıyorlardı. Bu korkmama yetmişti de artmıştı.<br />Okul kapısına vardığımda bir adet öğretmen arkadaşım kapıda duruyordu. Yanına yaklaştığım da gözleri ilk olarak kolyeme ilişmişti. Yüzünde iri bir gülümseme vardı. Dişlerinde ki siyahlığı görünce bir anda vurulmuşa dönmüştüm. Kolyemi çok beğendiğini söylüyordu. Şimdi dişleri beyazdı. Alnımdan soğuk soğuk terler akıyordu. Sanırım düş görüyordum.<br />Akşam ormanı izlerken bir çok kez kırmızı ışıklar gördüğüme ant edebilirim. Bazen göz gibi görünüyorlardı. Bazen ateşi andırıyorlardı. Yüzümü yıkamak için lavaboya gitmiştim. Yüzümü yıkadıktan sonra aynaya baktığımda bembeyaz gözlerimle kahkahalar atıyordum. Ağzımdan akan kanlar çenemden damlıyordu.<br />Korkudan aynaya bir yumruk atmıştım. Yan odada uyuyan arkadaşlarım odama koşmuşlardı. Elimin içinden birkaç cam kırığını çıkarıp elimi sarmışlardı. Mazeret olarak elimin çarptığını söylüyordum. Sanırım kafayı yiyorum.<br />Gece uyumak için çok uğraşmıştım ama pencerenin önünde duran karganın cama vurmasından uyuyamamıştım. Kovmak için çok uğraşmıştım ama gözlerindeki kırmızılığı görünce art çekilmiştim.<br />Müdürden ruhsat almaya karar vermiştim. Sanırım bu kasabadan gitmem gerekiyor. Yoksa delirmeye başlayacağım. Ders anlatırken ara koridorlarda Murat ve Ekrem’in kanlı yüzlerini görmekten bıktım artık. Dayanamıyorum. Bu kasabada yolunda gitmeyen birşeyler var. Yada zihnimde yolunda gitmeyen birşeyler vardı.<br />Sabah erkenden müdürün odasına çıkmıştım. Kendisini odasında bulamadım. Görevli öğreciler gölün kenarındaki banklarda oturduğunu söyledi. Gölün kenarında konuşmak daha iyi olacaktı. Biraz seri adımlarla gölün kenarına gitmiştim. Müdür biraz ileride bir banka oturmuştu. Dikkatli bir şekilde gölü izliyordu. Geldiğimi bildirerek yanına oturmuştum. Söze başlamak için doğru anı bekliyordum. Müdür sanki anlamış gibi “Haklısın! Sana hak veriyorum. O çocuğun senin psikolojine çok ziyan verdiğine inanıyorum. Sanırım benden ruhsat istiyorsun.” O an konuşmaya başlamıştım. Bütün içimi döküyordum. Ben konuşurken göl kaynıyordu. Ama konuşmaya devam ettim. Bir anda müdür elini omzuma attı. Yüzünde iri bir gülümseme vardı. “Evet, gitmeni isterdim ama sen kansın. Artık buradan gidemezsin” Ben şaşkın ve korkmuş bir ifadeyle yüzüne bakıyordum. Şimdi yüzündeki gülümseme iyice artıyordu. Dudakları alnına kadar genişlemişti. Eliyle omzumu iyice sıkıyordu. Kolundan çürümüş kurtçuklar çıkıyordu. Bir anda kendimi art çekmiştim. Çok zor soluk alıyordum. Banktan bir hızla kalkıp koşmaya başlamıştım. Orman yoluna girmiştim. Gidebileceğim en güvenli yer orasıydı. Koşarken bazı dallar yüzümü çiziyordu. Nereye gittiğini bile bilmiyordum.<br />Artık yorulmuştum. Yavaşlamıştım. Arkamdan gelen kimse yoktu. Yürümeye başlamıştım. Derin derin soluk alıyordum. Bayılacak gibiydim. Az ileriden duyduğum bir ses ile irkilmiştim. Bir kadın sesi “oğlum” diye bağırıyordu. Art gidemezdim. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. İleri de bir kadın oturuyordu. Yüzü bana benziyordu. Sanki annem gibiydi. Bir anda bana bakmıştı. “Oğlum hoş geldin yıllardır seni bekliyorduk”<br />Köpek dişli kolye ani boynumu sıkmaya başlamıştı. Dişler boynuma saplanıyordu. Tanıdığım herkes önüme diziliyordu. İsmail Hoca dediğim adam karşıma dikilmişti. Yerde kıvranırken yanıma oturmuştu. Yüzümü iki parmağıyla okşarken ” Oğlum, seni yıllardır bekliyoruz. Yıllar önce kasabada bütün aileni öldürmelerine rağmen sen yaşadın. Senin kanında asillik var. Sen herkesden farklısın. Biz ruhumuzu şeytana sattık. Sanırım senin kanın bizi de güçlendirecek”<br /><br />Yıllar sonra yayınlanan bir gazete başlığı: Yıllardır kimsenin yaşamadığı kasabada yeni öğretmen olan Mustafa Ataş’ın cesedi bulundu.<br /><br />Gökhan Karakeleş